Kamulaştırmasız El Atma Davaları

Kamulaştırmasız El Atma Davaları

Anayasamız tarafından güvence altına alınan mülkiyet hakkı’nın, kamu yararının söz konusu olduğu durumlarda sınırlandırılabileceği yine anayasamızda belirtilmiştir. Mülkiyet hakkı üzerinde ise mülk sahibinin kullanma, mülkten faydalanma ve mülkü kiralama, satma gibi tasarruf hakları da bulunmaktadır. Bazı durumlarda da belediyeler, karayolları vb. kamu kurumları kamu yararını gözetmek suretiyle mülkiyet hakkında sınırlamaya gidebilmektedir. Konuya ilişkin olarak İmar Kanunu’nun 10. maddesinde şu ifadelere yer verilmiştir :

İmar programları, kamulaştırma ve kısıtlılık hali:
Madde 10 – Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar.

İlgili maddenin de açıkça belirttiği üzere, kamulaştırılacak alanlar kamu kurum ve kuruluşlarının 5 yıllık imar planları neticesinde belirlenir ve ilgili kamu kurumu, kamulaştırılacak alanlar üzerindeki mülk sahipleri ile iletişime geçmek suretiyle bu bölgenin kamuya kazandırılması adına anlaşma zemini arar. Bu süreçte birçok kamu kurum ve kuruluşu çoğu zaman İmar Kanunu’nun yukarıda belirttiğimiz 10. maddesine riayet etmemekte ve aradan yıllar geçmesine rağmen çoğu zaman ilgili bölgede kamulaştırma yapılamamaktadır.

Böyle bir durumda yapılması gereken ise mülk sahibinin mağduriyetini gidermek adına konuyu yargı’ya taşımak olacaktır. Tam da bu noktada hukuki el atma olarak bilinen kamulaştırmasız el atma davaları ortaya çıkacaktır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu konuya ilişkin olarak  2010/5-662E. ve 2010/651K. sayılı 15.12.2010 tarihli kararında, mülkiyet hakkının engellenmesi ve kamulaştırma yapılacak diye imar planı çizilen ve üzerinde uzun süre boyunca işlem yapılmayan taşınmazla ilgili bu davayı kamulaştırmasız el atma davası olarak belirlemiş ve ayrıca ilgili kamu kurumunun ayrıca fiilen el atması şartını aramamıştır.